Çağan Irmak’ın Netflix’e gelmesini beklediğimiz Yaratılan dizisi yayımlanır yayımlanmaz bir solukta izledik. Açılış sahnesinde Mary Shelley’nin Frankenstein romanından ilham aldığı belirtiliyor. Biz de diziyi Frankenstein’in yerli uyarlaması olarak bekledik. Fakat dizinin eserle ne derece bir irtibatı var, bunu sorgulayacağız.
Romanda Dr. Frankenstein insan uzuvlarını farklı yerlerden toplayıp birleştirir ve elektrikle ona can verir. Böylelikle sıfırdan yaratılmış bir canlı olarak gözlerini dünyaya açan yaratık dünyaya fırlatılmış boş bir levhadır. Dr. Frankenstein bu edimini kendi özgün fikirleriyle gerçekleştirir. Tamamen onun icadıdır bu yaratık ve onu yaratma fikri.
Yaratılan dizisinde Frankenstein hikayesinin Osmanlı son dönemine uyarlanmış bir versiyonunu izliyoruz demek istesek de bu önerme bazı soru işaretleri getiriyor akla. Doktorun dizideki karşılığı olan Ziya karakteri çocukluğundan beri cansız bir şekle can verme hevesinde ve bunu evde bulduğu bir çocuk kitabından esinleniyor. Tıbbiyeye giderken de asıl amacı bu hedefini gerçekleştirmek: Bir canlı yaratmak ve bunun sonucunda belki ölüme çare bulmak. En azından biz özgün esere atıfla belli bir noktaya kadar böyle düşünüyoruz.
Ziya’nın bu motivasyonuna sebep olan temel etkenlerden birisi de o dönem meydana gelen ve toplu ölümlere sebep olan salgın hastalıklar. Köylerinde ortaya çıkan bir kolera salgınında annesini kaybeder Ziya. Bu da onun için bir dönüm noktası olur. Dizide kolera ve veba gibi tarihi vakalar da etkili şekilde aktarılmış. Ardından tıbbiyenin yolunu tutan Ziya, burada alanında yetkin olmayan hocalarla boğuşmak zorunda kalıyor ve oldukça hırslı bir genç olarak girdiği tartışmalar sonucu okuldan atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Bu bölümde de dönemin eğitimle ilgili sorunlarının aklımıza gelmesi istenmiş olsa gerek.
Parlak bir hoca olan ve okuldan atılmış olan İhsan beyle tanışan Ziya, onun da bir varlığı canlandırmak için çalışmalar yaptığını keşfeder. Burada önemli bir detay da Kitab-ı Kıyam adlı bir kitaptır. Bu kitabı eskiden beri aramakta olan Ziya, babasından bu tarz şeylerin safsata ve boş hayaller olduğunu dinler sürekli. Pseudo bilim-bilim çatışması özgün eserde de karşımıza çıkmaktadır. Dr. Frankenstein’in okuduğu kitaplar okuldaki hocaları tarafından küçümsenir ve pseudo bilim olarak görülür. İşte bu kitabı İhsan hocanın evinde bulur Ziya ve hocanın aklına girerek bir hayvanı ölüsünü denek olarak kullanan hocayı, bir insanla bu deneyi yapmaya ikna eder. Yeni ölmüş bir insanı mezarından çıkarır ve can vermeye çalışırlar.
Bu noktada aklımıza hemen şu geliyor: Bir insanı canlandırmakla yeni bir insan yaratmak aynı şey midir? Deney sonucunda bir patlama gerçekleşir ve İhsan hoca ölür. Ardından Ziya İhsan hocayı deneğin yerine koyar ve onu canlandırır. Burada yaratan ve yaratılan ilişkisi söz konusu bile değil.
Mary Shelley’nin eserinde Frankenstein’in yarattığı “İblis”in tamamen boş bir levha olduğunu hatırlayalım. Yaratılır yaratılmaz bulunduğu yerden kaçan yaratık, zamanla insanları gizlice gözlemleyerek onları taklit etmeye başlar: Ateş yakmayı ve yemek pişirmeyi, kelimeleri, konuşmayı, insani davranışları öğrenir. Ve bunları uygulamaya geçirmeyi tasarlar fakat bu andan itibaren insanlar tarafından dışlanacaktır. Bunun sebebi onun devasa ve bozuk görüntüsüdür. Frankenstein onu farklı insanların uzuvlarını birleştirerek meydana getirdiği için bu görünüme sahiptir. Yaratıldığı andan itibaren insani duygulara, sevilmeye dair büyük bir tutku duyar yaratık. Onun en büyük utkusu yalnızlığını gidermektir. Fakat yapayalnızdır.
Doktor Frankenstein’dan kendisine eşlik edecek bir kadın yaratmasını ister. Bunun doğuracağı belirsiz sonuçlardan ürken ve bu kötülüğü bir daha tekrarlamak istemeyen doktoru tehdit eder. Bu andan itibaren sevdiklerini öldürür ve işlediği kötülüklerden pişman, sefil bir şekilde en sonunda doktorun ve kendisinin ölümünü hazırlayarak hikayelerini sonlandırır. Kabul görmek ister ve bir öteki olarak bu isteği reddedilerek dünyadan sürülür. İyilik yapmak ister fakat kurtardığı hayat bile kötülükle, dışlanmayla karşılık bulur.
Yaratılan dizisine dönersek burada görmüş olduğumuz gibi temel sorun dizinin ismine rağmen bir yaratılanın olmayışıdır. Hayata döndürüldükten bir zaman sonra geçmiş yaşantılarını hatırlayan İhsan, patlamadan arda kalan yüzündeki yaralarla biraz korkunç bir görünüme sahip olarak senaryo gereği insanların ürkmesine sebep oluyor ve kendisini insanlardan gizliyor. Ve yine senaryo gereği tıpkı Frankenstein gibi insanüstü bir güce sahip.
Diğer yandan romandaki yalnızlık, ötekileştirme, iyilik-kötülük gibi temalar dizide işlenmeye çalışılmış fakat elimizde gerçekten bir yaratılan olsaydı bunlar daha fazla yerine oturabilirdi. Bu haliyle biraz zorlama bulduk. Yine yerelleştirme unsurları olarak İhsan’ın dahil olduğu ve aralarında kendine yer ve dostluk bulduğu ecnebilerden oluşan bir sirk kumpanyası ile dönemin ötekileri işlenirken namus cinayeti üzerinden de kadın konusuna dokunulmuş. Öyle gözüküyor ki Frankenstein yerelleştirilirken zihinlerde bazı noktalarda bir çekinme söz konusu olmuş ve yaratma eylemi ağır bulunarak böyle bir hafifletmeye girişilmiş. Bununla birlikte altı tam olarak doldurulamayan temaları olsa da dizi iyi bir izlence sunuyor diyebiliriz.