En kötü karar, hayatsızlıktan iyidir.
İyi bir okuyucu olmaya çalışırken klasik romanlara el attım. İlgimi Rus edebiyatına yöneltmiştim ve nereden başlamalıyım sorusu iç bunaltıcı bir hal almıştı. Dostoyevski okumaya hazırlandığım sırada bir başka Rus yazarın Oblomov adlı romanını fark ettim. Bir ortamda tembel bir arkadaştan bahsedilirken geçen “O tam bir Oblomov’dur” sözü ilgimi çekti. Bunun ne demek olduğunu merak ettim, hemen araştırdım ve bu tembel karakterin, aynı adlı Oblomov romanında yaşamakta olduğunu anladım. “İşte” dedim, “birilerini tembellikle eleştirirken benzetebileceğim bir karakter.” Bununla birlikte romanda bundan çok daha fazlasını bulabileceğimi ümit etmiştim, öyle de oldu. Doğu topraklarında, batı gözüyle yazılmış bir ‘Doğu tasviri’ romandı Oblomov.
“Nasıl olsa acelesi yok, o işi sonra hallederiz, ne gerek var şimdi telaşlanmaya” gibi cümleler kuruyorsanız, sizin de Oblomovluk illetine tutulmuş olma ihtimaliniz yüksek. Yazar, onun durumunu böyle tanımlaştırıyor. Kitabın önsözünde de belirtildiği gibi, burada söz konusu olan Oblomov değil, Oblomovluktur, yani Doğululuktur. Yazar, kendi toplumuna ayna tutar ve onu miskinlikle, bitmez bir romantizme tutsak olmakla, hayallerle yaşayıp kendini tüketmekle suçlar. Oblomov, hayatı değişken akışı içerisinden çekip kendi dinginliğine komşu yapmak ve tüm insanlığı, dönüp duran dünyaya eşlik etmekten alıkoymak için çabalar. Hem de bütün bunları sırtına geçirdiği hırkasıyla tüm günü yatağında uzanarak bazen günler boyunca odasından çıkmadığı halde yapmayı başarır. Günler boyunca hayaller kurar, kafasında muazzam planlar gerçekleştirerek mutluluğu yakaladığı bile olur. İnsanın bu dünyada ulaşacağı en üstün hedeflere ulaşır kendince. Ama gel gör ki, iş bunları gerçekleştirmeye gelince, sonu gelmeyen yarınlara erteler evinden çıkmayı. Onun, kendi kadar meşhur olan hırkası da miskin doğuyu simgeler.
İnsanın tüm bu hayatsızlığı tek başına sürdürmesi tabi ki mümkün değildir. Evindeki sadık hizmetçileri ve emrinde çalışan köydeki yüzlerce çiftçi uşağıyla o bir burjuvadır. Buna ilave olarak hatırı sayılır dostları da mevcuttur. Alimallah onlar da olmasa bu ulvi hayatı sürdürmek ne mümkün!
Bu ulvi hayat uğruna neler feda edilmez ki?
‘’Aşk ruhun kangren olması demektir; öyle bir hızla ilerler ki…’’ (Sayfa:255)
Hepimizin içine bir parça sinmiş şey bu Oblomovluk. İnsan bu hale düştü mü, acı bir veda ile uğurlar tüm coşkun heveslerini. Okumak, yazmak, üstün zevklere sahip olmak bunların bir parçası. Hatta insan hayatında en yücelik addedilen şey, aşk bile feda edilebilir bunun uğruna. Çünkü hayallerde yaşanan daha yüce bir aşk vardır. Fakat sokaklarda, caddelerde ve pastanelerde süren aşk, emek ister ve insanın değerli vaktini çalar. Sonunda iş aile ziyaretlerine dek varır. Aşkın hayallerde yaşanan şekli, bu türlü sefilliklerden evladır. Başka ne vardır? Uyandıktan sonra yatağınızda saatlerce hayaller kurmak, böylece bütün günleri aynı şekilde, yani tehlikesiz, hayatınızı altüst edecek risklerle karşılaşmadan atlatmak ve akşam olunca erkenden yatağa sokulup hayallerle, rüyalara hazırlık yapmak. Ne saadet! İşte insanı yaşlanmaktan kurtaran sihirli formül!
Siz kendinizde ne derece bu -sınırları aşmaktan korkan- ruh halini keşfettiniz bilmem, ama benim kendimle en çok karşılaştığım kişi oldu bu ‘Doğulu tasviri’. Bu yazıyı yazarken dahi yaşadığım ruh hali buydu. Aslında yazmak, okumak, derse vaktinde gitmek konusunda yaşadığım sorunlar hep bunun üzerine, diye düşündüm. Derse hocayı dinlemek, o anda sorulması gereken bir soru varsa çekinmeden sormak, istenilen cevap alınamazsa ders çıkışı hocayı tekrar rahatsız etmek hep yapmak istediğim şeyler olmuştur.
O da olmazsa sonunda hocanın odasına gidip tanışmak, tabii ya. İnsan üniversitede okuyorsa hocalarının tecrübelerinden en iyi şekilde istifade edebilmeli. “Ama o kadar da acelesi yok, elbet giderim. Hem şimdi hocanın huyunu da bilmiyoruz, birkaç hafta geçsin bakalım.” İşte o kapıyı vurup gülümseyen bir yüzle, korkularını yenerek içeri girmiyorsa insan, yaşamayı ömrünün sonuna dek erteleyen bir Oblomov’dur!
Doğu ile Batı kılıçlarını çekiyor
Yok, eğer siz kendinize Oblomovluğu yakıştıramadıysanız diğer bir alternatifimizi sunalım. Oblomov’un hayatını sürdürmesinde önemli katkıları olan dostları var demiştik. Yakınında bulunan ‘şark kurnazı’ diye nitelendirebileceğimiz dostları, ona iyilik eder gibi görünüp bin bir zarar verirler. Tüm bunların daima farkında olan Oblomov, onlarla mücadele edecek gücü kendi içinde bulamaz ve yeni sorunlar üreten çözümlerine razı gelir. Ama şükür ki, Alman dinamizmi ve disipliniyle kuşanmış Ştoltz, onun imdadına gerektiği zaman yetişir ve işleri yoluna koyar.
Ştoltz, sürekli işleriyle meşgul ve seyahat halindedir. Gençliğinde babasını terk etmiş ve sıfırdan başlayarak başarılı ve varlıklı bir işadamı olmuştur. Beraber büyüdüğü, biricik dostu olan Oblomov’a nasihatler verir. Onu, bu düşkün hayattan kendini sıyırarak bir gelecek kurması için teşvik eder. Bilir ki dostunun ruhunda gerekli olan maddeler mevcuttur. Ancak onları enerjiye dönüştürmek meseledir. Oblomov ise, enerjiye dönüştürülen bu ruhun, mahiyetini kaybedeceğinden korkar. Tüm bu hareketliliğin hiçbir anlamı yoktur. Miskinlik onun ruhu oluvermiştir. Belki de kabahat onda değil, onun yetiştirilme tarzındadır. Onu el bebek gül bebek büyüten ailesi ve çocukluğunda yaşadığı, yüzlerce hizmetçisi bulunan konaklarıyla burjuva hayatı tasvir edilir. İnsanların bir kısmının, üstte bulunan seçkinlere hizmet ettiği bu sistem yerilir.
Batılı Ştoltz’un iştiyakıyla, Doğulu Oblomov ıslah edilmeye çalışılır. Okuyucu da Oblomov’un bu tembelliğiyle hayatını giderek çıkmaza soktuğu sırada Ştoltz’un bir süper kahraman gibi gelip işleri yoluna koymasını, Oblomov’la birlikte dört gözle beklerken bulur kendini. Başka bir kurtuluş yolu yoktur. Ştoltz’un dedikleri birer ilahi emir gibi işleme koyulmalıdır. Çünkü o en doğrusunu bilir. Oblomov, üniversiteyi bıraktıktan sonra o, birçok alanda kendini geliştirmiştir. Tabii Oblomov üniversite yıllarında şimdiki gibi değil, ateşli bir gençtir. Edebiyat alanında aktif olduğu bir dönem yaşamıştır. Bunu da belki yazarın, Doğu’nun kadim tarihine yönelik bir işareti olarak sayabiliriz. Bu durumda Batı, Doğu’yu kurtarmak için son atılımını yapıyor. Peki ne derece başarabilecek bunu?
Yazı boyunca ismini anmadığım yazar İvan Aleksandroviç Gonçarov, Batılı gözüyle Rusya’ya baktığı bu eseriyle, Dostoyevski ve Tolstoy gibi yazarların yıkmaktan kaçındığı Rusya’nın manevi değerlerine açıkça savaş açarak, farklı bir yer tutuyor. Oblomov karakteri dünya edebiyatında hala yankılanan bir etkiye sahiptir. 1917’de Rusya’da başa gelen dinamik sosyalizmin lideri Lenin de, 19.yüzyılın ortasında hayata geçmiş bu karakterden söz etmiştir. Lenin’in şu sözleri söylediği bilinir:
Rusya üç devrim geçirdi, ama gene de Oblomov’lar kaldı; çünkü Oblomov’lar yalnız derebeyleri, köylüler, aydınlar arasında değil, işçiler, komünistler arasında da vardır. Onu adam etmek için daha çok zaman yıkamak, temizlemek, sarsmak, dövmek gerekecektir.